TKP Sarıyer Semtevi’nin Çayırbaşı mahallesinde düzenlediği “Bu Ülkede İşçiler Var” konulu toplantıda konuşmacılar Sol TV Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci Gökhan Kazbek ile Patronların Ensesindeyiz Avukatı (PE) Recep Demir gündelik hayata dair çok önemli, yararlı konuşmalar yaptı ve bilgiler verdiler.
Konuşmalar da özellikle ezilen, sömürülen ve yok edilmeye çalışılan işçilerimiz için yararlı, gerekli, aydınlatıcı, yol gösterici ve destekleyici bilgiler verildi. İlk konuşma sırasını Sol TV Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci Gökhan Kazbek aldı. Konuşmasın da şunları vurguladı;
Serbest bırakarak piyasayı kendi haline bırakıyorlar. Tıpkı başka alanlarda olduğu gibi. Bilim ve sağlık ve diğerlerinde olduğu gibi. Yani ev sahibi ile sizi karşı karşıya getiriyor. Orada herkes kendi hukukunu, adaletini getirmeye çalışıyor. Bu kime yarıyor? Vatandaşlara yaramıyor, emekçilere yaramıyor. Ev sahibi bir evi vardır ve oradan aldığı kira ile geçimini sağlıyordur. Ama bunu gelin, gazetelerde okuyorsunuzdur, televizyonlarda duyuyorsunuzdur. Beş yüz tane evi olan insanlar var ve bu evleri çalışarak aldığını iddia ediyorlar. Bu şimdinin Türkiye’sinde mümkün müdür? Beş yüz tane evden bahsediyoruz beş taneden bahsetmiyoruz. Bizimle dalga geçiyorlar. Çocuğunuz okula gidecek değil mi? Yine gazetelerde ve televizyonlarda izliyorsunuz dur sabah kahvaltısını yapamadığı, bir şey yiyemediği için okulda bayılan çocukların olduğunu. Belki içinizde çocuğu olanlar var ve bu durumları öğretmenleri ve sizler yaşıyorsunuz. Çocuğunuza belki bir tost yapamıyorsunuz, bir peynir, yumurta, süt içiremiyorsunuz ve yediremiyorsunuz. Artık ülkenin geldiği durum budur. Yani ilk hayal ettiğimiz ülkeden geldik günümüz ülkesine. Her şey giderek daha kötüye gidiyor. Bizlerin bu durumda olmamızın yegane sebebi birincisi gizli sermaye ikincisi mevcut siyasi düzendir. İktidar demeyeceğim çünkü iktidar da bunun bir parçası olmasından dolayı, ama yirmi yıldır ülkeyi bu hale getiren iktidarın bir sebebi var, bir projesi var. Sadece mevcut AKP iktidarını linç edeceksek edelim, ama sadece bunların suçu değil. Ondan önce Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milli Selamet Partisi, Süleyman Demirel vardı, Necmettin Erbakan vardı, Bülent Ecevit vardı vardı da vardı. Bunlar o zamanın düzen partileriydi. Şimdi AKP’nin temeli aslında onlardan sonra kurulan ANAP ile ve AKP ile devam eden bir proje geldi. Şimdi geldiğimiz durumda mevcut siyasi iktidar yirmi yıldan beri (bir örnek vererek araya gireyim) Akp iktidara geldiğinde dolar 1,2.-TL’di şimdi 18,64.-TL….Euro ona keza ve aldığımız ürünlerden pay biçelim… Markete gidiyorsunuz aldığınız yumurta, domates, ekmek, süt veya ödediğimiz kira, elektrik faturası, doğalgaz faturası, hangi seviye ye geldiğimizin en iyi göstergeleri. İnanılmaz!!!! Yani o dönemde 450 milyar dolar olan borç şu anda da 450 milyar dolar. Ama 1,2 ile çarpın 450 milyar doları Türkiye ‘nin toplam borcu 450 milyar dolar!!! Bir de 18,64 ile çarpın. Bu sadece Türkiye ‘nin borcu ama her sene sonu ödediğimiz faiz borcu var. Faiz neredeyse Türkiye’nin toplam borcunun beş-on katına çıkmış durumda. Bu paralar kimin cebinden gidiyor? Vatandaşın cebinden gidiyor. AKP’nin mi veya siyasetçinin mi cebinden gidiyor? Asla!!! Ama şimdi sermaye ve siyaset ilişkisi bu ülkede asla ve asla yok olmadı. Fakat hiçbir zaman bu zaman kadar ayyuka çıkmamıştı. Artık göz göre göre yapılıyor. Yani adaletten, demokrasiden veya aklınıza gelen hangi alan olursa olsun hepsinde bunu göz göre göre yapıyorlar. Yani bir aymazlık içerisindeler. Şimdi bunları yaparken de diğer taraftan kendi sermayesini oluşturuyor AKP iktidarı. Eskiden Koç’lar, Sabancı’lar, Eczacıbaşı’lar, varken şimdi de Beşli Çete çıktı. Beşli çete belki Koç, Sabancı gibi olmasa da (zaten yüklerini tutmuşlardı), zaten onlara karşı bir kinimiz, hıncımız vardı ama bir de Beşli çete çıkarttılar başımıza ve bunlar şimdi zamanın Sabancı, Koç, Eczacıbaşıların aldığının mislini bir anda alıyorlar ve yine AKP ile besleniyorlar. İşte biz aslında bu toplantıların amacı örgütlenmek ve birliktelik diyoruz ya işte tam bu amaç için birlikte olmak lazım. Çünkü zaten sermaye örgütleniyor. Sermaye kol kola!!!! Siyaset te öyle hatta Siyaset ve Sermaye kol kola… Onlar örgütlü.. Aslında bunlar illegal örgüt… Biz illegal örgüt olalım demiyoruz. Biz tam tersine emekçiler olarak, halk olarak örgütlenelim ki onların karşısına bir güç olarak durabilelim istiyoruz. Bu örgütlenmeyi yapamazsak, bu birlikteliği kuramazsak o zaman ileride bunun sonuçlarını çok daha yıkıcı ve yakıcı olarak görürüz. Yapmamız gereken ne var? Örgütlenmek, birleşmek ve büyük bir güç olmak var. Bu iktidar aslında özelleştirme altında Türkiye’de ne var ne yok sattı savdı. Cumhuriyetten beri gelen kazanımlarımızı bir tanesini bile bırakmadı. Özelleştirme derken sadece Sümerbank’ı özelleştirmediler her şeyimizi özelleştirdiler. Eskiden devletin kurumu olan elektrik idaresi özel sektöre geçti. Doğalgaz ona keza, su idaresi bir nebze belediyeler de kaldı. Eğitimi, sağlığı özelleştirdiler. Zaten bizim olan parayı, bizim olan bütünlükleri bize sormadan sattılar bazılarına peşkeş çektiler ve aldıkları para faize bile gitmedi çünkü tüm parayı bölüştüler. Bizi fakirliğe, yoksulluğa mahkum ettiler. Görüyorsunuz ve yaşıyorsunuz kaç lira elektrik, doğalgaz ve su parası geldi. Bizleri asgari ücret ile terbiye etmeye çalışıyorlar. 5.500.- TL olan asgari ücreti 8.000-8.500.- TL yapacağız deyip ağızımıza bir parmak bal sürüyorlar. Üretici fiyatlarına biraz değinmek istiyorum. Tarımsal üretimde girdi maliyetleri % 400’e çıkmış. Yani geçen sene çiftçi 10.-TL’ye ürettiği bir ürünü şimdi 40.-TL’ye üretiyor. Dolayısı ile enflasyon yüzde 84-85 diyorlar ya üretim maliyeti % 400 olan bir ülkede enflasyon nasıl % 84-85’ler de olur? Üretici enflasyonu % 157-158 diyorlar. % 400 olan bir üretim maliyeti nasıl % 157-158 olur? İmkansız!!!! Bir taraftan bunu yaparlarken bir taraftan da bizi fakirliğe, yoksulluğa ve başımızı öne eğdirmeye çalışıyorlar. Sonun da ne oluyor? Çiftçi ektiğini biçemiyor. Çünkü % 400’lük bir maliyet artışı olduğu zaman ertesi sene bugün bir liraya ektiğini bir sonraki yıl dört liraya ekmek zorunda. Bütün her şeyimizi sattılar demiştik ya bütün fabrikalarımıza kadar sattılar. Biz şimdi çiftçinin kullanacağı gübreyi yurtdışından ithal edip, ona para verip tarlasına gübre atmak zorunda bırakıyorlar. Çifti bunu yapamıyor. Niye yapamıyor? Girdiler çok arttı, dolar çok arttı. Trakya’nın bir bölgesini kaybettik. Artık oralarda çiftçi üretim yapmıyor. Ürettiğimiz her şey Soya dan, Ayçiçeğine, Domatesten, Bulgura her şeyi ithal eder duruma getirmek için yaptırmıyorlar. Maalesef böyle bir yıkıma doğru gidiyoruz. Mevcut siyasi iktidarın ve mevcut düzen muhalefetin tavırlarını görüyoruz. Bu konuda iktidar ne yapıyor? Bütün bunları yapmak yerine, kendi çiftçisini desteklemek yerine ithalat yapıyor. Dışarıdan alıyor. Marketlerin birinde Bereketli Topraklar Köy Sofrası paket içerisinde bir mercimek ilgimi çekti. Paketi aldım Anadolu’nun hangi yöresinde üretilmiş diye… Paketin arkasında baktığım da menşei Kanada yazıyordu. Geldiğimiz durum bu işte…. Biz zamanın da Mercimeği ihraç ediyorken şimdi Kanada’dan Mercimek ithal ediyoruz. Sadece bu ürün mü? Tabii ki değil.. Böyle binlerce ürün ithal ediliyor. Çiftçinin bankalara toplam borcu ne kadar biliyor musunuz? 380 milyar TL!!!! Türk çiftçisinin borcu 380 milyar TL… Peki, sizlerin borcu ne kadar biliyor musunuz? Bankalara olan kredi, kredi kartı borcu 1 Trilyon 360 milyar TL . Bizleri her altı ay % 400’ler 500’ler kar açıklayan bankalara mahkum ettiler. Eskiden durum böyle miydi? Evet, belki eskiden de yoktu. Fakirlik vardı. Pazara giderdik. Ne varsa onu alırdık. Bir çeşit domates vardı onu alırdık, iki çeşit biber vardı onları alırdık. Ama ucuzdu herkes alabiliyordu. Her gelir düzeyinde olan insan alabiliyordu.
Siyaset öyle kirli bir şey ki!!! Gazetecilik yıllarımda Parlamento muhabirliği, Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve Genel Kurmay Başkalığı muhabirliğini aynı anda yaptım. Sizlerin ekranlarda gördüğünüz Mecliste HDP’liler ile AKP’liler birbirlerine yumruk yumruğa girenler aşağıda kuliste kahkahalarla karşılıklı çay-kahve içiyorlardı.
Bu ülkenin en yakıcı sorunu Ekonomi… Biz 86 milyonuz ve bu nüfusun % 1’i Türkiye’nin gelirinden en büyük payı alan kesim. Bunlar Koç’lar, Sabancılar, Eczacıbaşı’lar,5’li çete, milyonerler, milyarderler.. Bütün her şey Türkiye’de ve hatta Dünya’da bunlara göre düzenleniyor. Yani neye göre düzenleniyor? Siz bir elektrik faturanızı ödeyemeyin bakın neler oluyor? Ama iş yılsonuna geldiğinde o patronlara milyarlarca lira vergi istisnası geliyor. Adamın 500 milyar vergi borcu var 250 milyarı bir kalemde siliyorlar. Niye siliyor? Bizlerin bankaya kredi borcu var veya kredi kartı borçlarımız var, siliyorlar mı? Tam tersi bizlerin kredi kartı borcunu bazı firmalara satıyorlar o firma sizi günde 20 kere taciz ediyor. İşte bunun için örgütlenmemiz, bunun için birlikte ve beraber olmalıyız. Çünkü başka türlü yaşama şansımız yok. Bu düzene karşı durma şansımız yok. Patronlar örgütlenecek biz mi örgütlenmeyeceğiz? Siyaset örgütlenecek biz mi örgütlenmeyeceğiz? Tam tersine biz örgütleneceğiz, doğruları söyleyeceğiz. Örgütlü bir siyasi oluşum değilseniz eğer o zaman yine yoksunuz. Bu düzen muhalefeti bakın AKP’nin bu düzenine su taşımaya devam ediyor. Eğer öyle olmasaydı zamanında Kemal Kılıçdaroğlu çıkar ve derdi ki sokağa çıkmaktan çekinmeyin. Hakkınızı arayın, çıkın…. Biz nasıl çıktık sokakta mahalle mahalle gezdik ve insanlara bir şeyler söylemeye çalıştık. Biz öyle çıkınca o düzen muhalefeti birden paniğe kapıldı. Ya bunlar bizim elimizde ki yapmamız gerekeni alıyorlar ve aslında bunu bizim yapmamız lazımdı dediler. Ama insanları yine de bu örgütlülükten bu sokağa çıkmaktan hakkını aramaktan geri bıraktılar. Ne oldu sonucun da? İktidar çok kurnaz, siyasetçiler çok kurnaz, özellikle Recep Tayyip Erdoğan çok kurnaz….Hatta tilkiden bile kurnaz. Bu iktidarın muhalefete düşme gibi bir şansı yok. Çünkü ne olacağını başlarına ne geleceğini biliyorlar. Ama biz öyle değiliz. Bizim kimseye bir borcumuz yok. Evet, bakkala, çakkala, kredi kartına, bankaya borcumuz var. Ama şunu düşünün ev sahibine bir veya iki aylık kiranızı ödeyemediniz. Yolda yürürken ev sahibi ile karşılaştınız. Göz göze gelemiyorsunuz, boynunuzu eğmek zorunda kalıyorsunuz. İşte böyle bir düzende ancak boynunuzu eğersiniz. Birleşip örgütlenirsek o zaman her yerde başımız dik yürürüz. Bizlerin kimseden korkumuz yok, bizler lafı eğip bükmeyiz. Yani neyse onu söyleriz. Tarikatlar, Cemaatler kapatılması gerekiyorsa kapatılmalıdır deriz. Ya da bu iktidar gitmeli ise gitmelidir deriz. Biz ne yapacağımızı madde madde açıklıyoruz. Ama ne iktidar ne düzen muhalefeti ne de diğer siyasi partiler….Onlar çıkıp ta cemaatler kapatılsın diyemiyor. Sermaye şöyledir böyledir diyemiyor. Bizlerin kimseye borcumuz yok. Bizlerin tek borcu bu topraklarda yaşayan vatandaşlarımıza var. Biz bu siyaseti yaparken % 99’luk kesim için yapıyoruz. Zamanı gelecek % 1’liğin elinde ki her şeyi teker teker geri alacağız. Hani elektrik, doğalgaz, su, eğitim, sağlık, ilaç, doktor parası, (bugün ilaca % 36,37 zam geldi.) Zaten doktora gidemiyoruz, ilaçları alamıyoruz. Bunların hepsini teker teker onların elinden alacağız. Bizim olanı yeniden biz alacağız. Ev kirası dedik ya herkes oturduğu evin sahibi olmayacak. Herkes en iyi şartlarda yaşayacak ve en iyi evde oturacak. Çünkü bu ülkede Dublex villada oturan kendi evinde oturacak iki göz gecekondu da oturan kendi evinde oturacak. Yok, öyle yağma… Hayır, gecekonduların hepsi yıkılacak. Biz hangi şartlarda oturulması gerekiyorsa bütün vatandaşlar o şartlara haiz olacak. İki ton kömürle kışı geçirmek zorunda kalmayacak. Ya da elektrik parasını ödeyememek zorunda kalmayacak. Çünkü herkes kendi oturduğu eve sahip olursa o bambaşka bir şey.. O doğru bir eylem değil. Benim evim de aynı olacak sizin eviniz de aynı olacak. Aynı şartlar da oturacağız. Yani ben iki kişiyim 2+1 dairede oturacağım. Siz beş kişisiniz 3+1 dairede rahat rahat oturabileceksiniz. Ama insanca oturacağız, insanca yaşayacağız. Elektriğimizi, suyumuzu, maaşımızı, çocuğumuzun sütünü, okul harçlığını cebine koyabileceğiz. Böyle bir Türkiye için çalışıyoruz. Onun için örgütlenmeliyiz.
Soma’daydık geçen hafta.. Soma’da maden işçileri inanılmaz zor şartlar da çalışıyorlar, inanılmaz!!!! Soma’da üç-dört tane havza var. Yeraltı ve Yerüstü madenleri var. Bir defa Soma sınırları içerisine girdiğinizde kesif bir kömür kokusu ile karşılaşıyorsunuz. Soma katliamından sonra Yeraltı madenlerinde çalışanlar iki asgari ücret hakkı getirilmiş. Yani yaklaşık 11.000.-Tl. 4-5 kişilik ailede 11.000.-TL neye yeter??? Bu para ev kirasına, elektrik, su, yakacak, market, okul parasına yeter mi? Çalışma şartları çok kötü. Ama bu madenler Devlette iken diyorlar ki bizim her şeyimiz tamdı. Aldığımız maaşlar vardı, ikramiyelerimiz vardı, çalışma saatlerimiz standarttı, denetlemeler rutin di. Şimdi denetleme işletme sahibine bir hafta on gün öncesinden müfettişin geleceği söyleniyor. Her şey ona göre hazırlanıyor. Gelip gidecekleri yerler belli. Müfettiş geldiğinde o yerlere gidiyor ve tutanaklar öyle tutulmuş oluyor. Bu güne kadar bir tane kaza tutanağı yazılmamış. 301 madenci öldü, ölen madencilerin ailesine o kafası sarıklı kader, kısmet, kaza diyen tarikatlara mensup adamlar Soma’yı karış karış dolaşmışlar. Türkiye bunları hak etmiyor. Türkiye’de yaşayan vatandaşlar, yurttaşlar hiç kimse böyle durumları hak etmiyor. Düzeni değiştirmek için herkes tek tek bu örgütlenmeye katkıda bulunmalıdır. Biz komşumu, arkadaşımı, komşumun komşusunu, arkadaşımın arkadaşını örgütlemeliyiz ki ancak bu düzeni öyle yıkabiliriz. Bu düzene öyle karşılık verebiliriz. Fiedel Castro’nun dediği gibi “birileri lüx otomobillerde gezecek diye birileri yalın ayak yürümeyecek”